26 Aralık 2015 Cumartesi

İyi yıllar...

Bir yıl daha bitti işte... Yazılacak çok şey var belki ama şimdi değil... Sadece bir şiir var aklımda her yılsonu olduğu gibi...


MIRILDANDIKLARIM
Kırdım mı incittim mi birilerini 
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler? 
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda? 
Yeniden düşünmeliyim 
Dostluklarımı, ilişkilerimi 
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı 
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi? 
Borçlarımı ödedim mi? 
Doğru seçtim mi soruların fiillerini? 
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış, 
Giysilerim ütülü, odam düzenli mi? 
Geri verdim mi aldıklarımı: 
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları, 
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi? 
Yokladım mı duygularımı 
Hâlâ sevebiliyor muyum insanları? 
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma 
Ovmalı umutları 
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan 
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım 
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar 
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar 
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler 
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey 
O kadar çok anlattım ki 
Kendime kaldım anlatmaktan... 
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını 
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan 
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan, 
Ofset duyarlılıklardan 
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum 
'İçtenliğin' ya da 'dünya görüşünün' kirletmediği 
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum 
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları 
Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde 
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar 
Hâlâ bir umut var mıdır 
Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde 
Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz 
Sadece rüzgârlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar 
Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken 
Kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız 
Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim 
Senin ve benim , yani bizim için...
M. Mungan

24 Ekim 2015 Cumartesi

CO2 Fraksiyonel Lazer- Güncelleme



Sevgili hanımlar ve beyler,

CO2 lazer konusunda çok fazla mesaj&mail aldığımdan hepsine tek tek yanıt vermem mümkün olmuyor. Bu nedenle bir güncelleme yapmak ihtiyacı duydum. En sık sorulan sorulara yanıt vermeye çalışayım.

Öncelikle, daha önce de pek çok kez belirttiğim üzere, ben CO2 fraksiyonel lazeri cilt lekesi, sivilce izleri ya da skarlar için YAPTIRMADIM. O nedenle bu konularda nasıl sonuç verdiğini bilmem mümkün değil. Lütfen bu konuyu aklında başında, işinin uzmanı bir doktorla görüşünüz. Benim burada yapabildiğim sadece mantık yürütmek. Buradaki mantık da en basit şekliyle şudur:

İnsan vücudu hücrelerden oluşur ve bu hücreler de sürekli kendini yeniler. Genç yaşlarda bu yenilenme kendiliğinden çok hızlı bir şekilde gerçekleşirken yaşın ilerlemesiyle bu döngü yavaşlar.
Yüzünüzde çıkan bir sivilce yıllar yılı sizinle birlikte yaşamaz. Cilt kendini onarır, iyileştirir. Sivilcenin yerinde leke kalır, çukur kalır o ayrı mesele…  Sizin hayatınızı karartan bu sorunu vücudunuz önemsemez çünkü yaşamsal bir durum yoktur ortada. Cildiniz idare edecek şekilde kendi bütünlüğünü korumaktan sorumludur, psikolojinizi değil :)

Vücudunuzun sorun olarak görmediği ve bu nedenle iyileştirmek için ekstra bir çaba göstermediği bu izleri, kırışıklıkları, cilt bozukluklarını düzeltmesini sağlamak için dışarıdan müdahaleye ihtiyaç vardır. Bu işi güzellikle kendiliğinden yapmadığı için zor kullanmak gerekir:) İğneyle, lazerle vs cilt önce derin bir şekilde yaralanır ki yenilenme döngüsü hızlı bir şekilde yeniden devreye girsin.

Yani canımın içi, güzel insanlar buradan çıkarılacak sonuçlar şunlar olabilir:

1- Lazer fena halde canınızı yakacak ,

2- Yaptırdıktan sonra yüzünüzün aldığı hal bir süre korkunç olacak (ki zaten amaç bu!),

3- Bu korkunçluk sonsuza kadar sürmeyecek, lütfen kendinizi ve beni üzmeyin,

4- Lazer yaptıracaksanız, iyileşme süreci kişiden kişiye değişeceğinden bir hafta- 10 günü gözden çıkaracaksınız,

5- İlk 3 gün bazı doktorlar duş almamanızı söylerken bazıları bu konudan bahsetmeyebilirler.Yüzünüze su değdirmenizi çok tavsiye etmem çünkü kabukların doğal süresinden önce dökülmesine neden olabilir ki bu da hem acı hem de yeni lekeler demektir.

6- Mucize beklemeyin ama cildinizin (normalde hiçbir kremin yapamayacağı kadar) derin bir yenilenme geçireceğini de bilin. Sonuç sizi tatmin eder ya da etmez, garantisi yok.

7- 2 seans yaptırdım, pişman değilim. 3.ye hala vakit bulamadım. Her yıl en az 2 seans yatırmanın faydası olacağını düşünüyorum.

8- Maliyetini pahalı ve ancak yüzeyel bir etkiye sahip kremlere ayırdığınız bütçeyle karşılaştırın, kararınızı ona göre verin.

9- Cildiniz, yüzünüz çok önemlidir, mutlaka işinin ehli bir doktora yaptırın.

10- Sonuç muhteşem de olsa hayatınıza yansıması öyle olmayacak bilin. Kendinizi sevin, değer verin, bakımsız olmayın, kendinize saygı duyun. Ama güzellik bir bütündür, içinizin dışınıza yansımasıdır, bunu da unutmayın.  Ruhunuzu göremeyip dış güzelliğinizle fazlaca ilgilenen insanlardan uzak durun.


10 Ocak 2015 Cumartesi

Kavanoz dipli dünya... :)

Bir yılı daha bitirdik gitti işte… Ölmemeyi, öldürmemeyi, delirmemeyi başardık çok şükür. Sırf bu yüzden bile çok şanslı, başarılı bir yıl geçirdiğimiz söylenebilir değil mi? :P

Ormanda hoplaya zıplaya dolaşan yavru geyikler gibiyiz işte yine. Yepisyeni, gıcır gıcır, uçsuz bucaksız bir yıl seriliyor önümüzde, lay lay lom!

2015 burç yorumlarını okudum az önce. Pek bir şey anlamadım. Bazı astrologlar yılın ilk yarısının, bazılarıysa ikinci yarısının şanslı olduğunu söylüyorlar. Çok sevdiğim bir burç olan Yayın başına Satürn musallat olmuş. Bizi de etkileyecekmiş ucundan ucundan. Ancak bir astrolog var ki “ölümden korkmuyorsunuzdur umarım, çünkü 2015’de burun buruna geleceksiniz! Ah hah hah hah haaaaa…” tarzında, umut verici, neşe saçan yorumlar yapmış Boğalar için. Dedik ya ölmemeyi başardık bu yıl, al sana! Sonrasında iyi bir şeyler de yazmış galiba ama beni ilk cümlelerde “öldürdüğü” için okuyamadım gerisini. Korkmayın burçdaşlarım, hemen 2014 için yaptığı yorumlara bir göz attım, hepsi fos ;) Yine de böylesi moral bozucu, sevimsiz yorumlar yapıp, muhteşem günler vaadiyle gelen, yepisyeni yılımıza kara çalmaya çalıştığı için kendisini gerekli mercilere havale ediyorum. Hepimiz için geçerli kural: “yaşam” neredeyse “ölüm” de orada, biz de biliyoruz bunu. Biliyoruz da unutmaya çalışmaktır zaten asıl derdimiz…

Neyse, çok uzattık, amacımızdan sapıyoruz… Yılın son günleri oldukça sıkıntılı geçtiğinden yapıp da paylaşmaya fırsat bulamadığım kavanoz güruhunu sunayım hemen size.

Aslında her şey, bitmiş bir bal kavanozunun (babam tarafından, üzerindeki etiket bile soyulmadan!) baharatlık olarak atandığını görmemle başladı. Benim gibi bir boyacının evinde hem de! Hayır, yooooo !şeklinde (içimden) bağıraraktan, hemen nöbetçi bir kavanozcu bulup, önüme gelen ilk kavanozları aldım. Boyadım, o malum peçeteyle kapladım, vernikledim. Kapaklarını boyamasam iyiymiş, sonuçtan pek memnun kalmadım.

Böyle durumlarda beni tatmin edecek bir şeyler yapana kadar duramam. Çok şükür bu cicişler geldi ardından da kavanoz sayısı milyonu bulmadan üretime son verebildim.

Bir Laura Ashley dolabından esinlenerek raf ve şifonyeri buluşturduğum bu açık büfe tarzı köşe mutfağın en sevdiğim, sıcak köşesi oldu. Çok da kullanışlı ;)


Araya bir tepsi ve iki de supla sıkıştırdım.


Tipini sonradan çok beğenmediğim bu kavanozlara, bir şans daha vereyim dedim. Aslında... İtiraf edeyim, bal kavanozunu görünce dolapta can havliyle o kadar çok almışım ki bunlardan... :) Ordan burdan fırlayıp atlıyorlardı önüme. Yılbaşı hediyesi yapıp kurtulayım şunlardan dedim. Sağlık sorunlarımız nedeniyle ne yapacak, ne de hediye edecek vakit olmadığından sadece bu ikisini tamamlayabildim ki onlar da işte elimde patladı :)

Kavanoz boyarken…
-Genelde kavanozları tamamen peçeteyle kaplamak yerine desenleri kesip yapıştırmayı tercih ediyorlar. Seçtiğiniz yol bu olursa tavsiyem desenleri kesmeyip kenarlarından elinizle yırtmanız  ya da hafif ıslak bir fırça yardımıyla çıkarmanızdır. Açık renk zeminle bütünleşir ve daha doğal durur.

-Tutkalı peçetenin üzerine değil objenin üzerine sürmeyi tercih ediyorum ben. Üzerine peçeteyi mümkün olduğunca düzgün bir şekilde koyuyorum. Buzdolabı poşetiyle (hazır dekupaj kağıtlarının poşetleri daha da güzel olur) sarıp nemli bir bezle poşetin üstünden bastıra bastıra peçeteyi yırtılmadan istediğim gibi düzeltiyorum.


-Sprey vernik bazı bölgelerin atlanmasına neden olduğundan önce bir ya da iki kat frçayla vernikliyorum. Az miktarda vernik kullanır ve bunu tüm kavanoza yedirirseniz akma filan olmaz korkmayın. Kuruduktan sonra sprey verniğe geçiyorum. Açık havada, kutuyu güzelce sallayıp (ne çok yakından ne de uzaktan) spreyi sıkıyorum. Katlar arası 15 dk filan yeterli oluyor. Fırçayla sürdüğüm vernik sayesinde herhalde bugüne kadar hiç akma yaşamadım, bilgilerinize J