30’lu yaşlarla birlikte, hepimiz, korkulu rüyamız olan,
yaşlanma sürecine girdiğimizi biliriz. Başlarda daha çok psikolojik açıdan bizi
etkileyen, hayatımızı sorgulamamıza neden olan 30 yaş sendromu, ilerleyen
zamanlarda, cildimizde gözlemlediğimiz değişikliklerle birlikte, fiziksel bir
takım gerçeklerin de farkına varmamıza neden olur. Süreci doğal akışına
bırakmak birçoğumuzun tercih edebileceği bir durum olmadığından kendimizi mucize
kremler, tedaviler, vitaminler ve beslenme kürlerini araştırırken buluruz. Oysa
atılması gereken ilk adım nerede olduğumuzu, bizi nelerin beklediğini öğrenmek
ve buna göre önlemler almaktır. Yaşlanmanın önüne geçebilmek mümkün olmasa da,
süreci yavaşlatabilmek adına neden ve nasıl yaşlandığımızı bilmemiz gerektiğini
düşünüyorum.
Yapılan araştırmalar yaşlanmanın genetik ve çevresel
faktörlere bağlı olarak ortaya çıktığını göstermiştir.
Benzer koşullarda hayatını sürdüren, aynı yaştaki iki
kişiden birinin daha genç ya da yaşlı görünmesinin nedeni tamamen ailesinden
aldığı genlerle ilgilidir.
Çevresel faktörlerse, genlere bağlı normal yaşlanma sürecini
olumlu ya da olumsuz yönde etkileyerek yaşlanmanın daha hızlı ya da yavaş
gelişmesine neden olurlar. Dış yaşlanma diyebileceğimiz çevresel yaşlanmada en
önemli faktör güneş ışınlarıdır. Genetik ve güneş ışınlarına bağlı çevresel yaşlanma
arasındaki farkı, vücudunuzun daha çok ışığa maruz kalan yüz ve el gibi bölgeleriyle
güneş görmeyen kapalı bölgelerini karşılaştırarak görebilirsiniz. Güneş
ışınları dışında kalan diğer çevresel faktörler beslenme, stres, sigara, alkol,
uyuşturucu, ilaç kullanımı, hormonal bozukluklar, çeşitli hastalıklar olarak
sayılabilir. Yaşlanma sürecinin % 20’sini
genetik, % 80’ini çevresel faktörler oluşturur.
Normal olarak bir aylık bir döngü içinde cildin üst dersindeki
hücreler ölür, dökülür ve yenilenir. Zamanla bu döngü yavaşlar ve hücreler
yenilenemez hale gelir.
Daha alttaki deri bölümünü oluşturan hyalüronik asit, kollajen ve elastin lifler cildin
sıkı, gergin ve elastik olmasını sağlar. Yaşlanma süreciyle birlikte kollajen
ve elastik lifler azalır yapısı bozulur. Cilt sarkar, incelir kırışıklıklar ve
çizgiler oluşur.
Daha aşağıda cilt altı yağ dokusu bulunur. Zamanla yağ
dokuda da azalma olur cilt dolgunluğunu kaybederek sarkar.
Yaşlanan ciltte incelme, renk değişiklikleri, kırışıklıklar, sarkmalar, deri tümörleri, kılcal damarlarda artış, kuruluk ve donuk görünüm izlenir.
Cildimizde iki tip çizgi bulunur:Yaşlanan ciltte incelme, renk değişiklikleri, kırışıklıklar, sarkmalar, deri tümörleri, kılcal damarlarda artış, kuruluk ve donuk görünüm izlenir.
Dinamik çizgiler gerçek kırışıklık değil, yüz ifade çizgileridir. Kaş çatma ve gülme sırasında oluşur . Zamanla üstteki cildin de özelliklerini kaybetmesiyle kalıcı hale gelirler. Bu çizgiler erken dönemde botox tedavisiyle düzeltilebilir.
Statik çizgiler gerçek çizgilerdir, yüzünüz hareketsizken bile sizinledir. Bunları dolgu maddesi enjeksiyonu ve cilt yenileme yöntemleriyle düzeltmek mümkündür.
20’li yaşların sonlarına doğru ciltteki kollajen ve elastin
miktarı azalmaya başlar.
30’lu yaşlara geldiğimizde çocukluk yıllarının geride kaldığını ilk yaşlanma izlerinin başladığını görürüz. Kaşlar biraz aşağı iner, göz altında şişlikler başlar. Alın, göz ve ağız çevresinde ifade çizgileri oluşur. Boyunda hafif yağ toplanması olabilir.
40’lı yaşlarda 30’lu yaşlardaki değişimlere ek olarak kollajen ve yağ doku kaybına bağlı yanakta çökmeler belirginleşir, elastikiyet azalır. Burun kenarlarında, göz çevresinde çizgiler oluşur. Ağız kenarları aşağı doğru sarkar. Ciltte lekeler, kılcal damar genişlemeleri ve kuruluk başlar. Gözenekler genişler.
50’li yaşlar ve sonrasına gelindiğinde tablo daha da şiddetlenir. Kollajen kaybına bağlı sarkmalar artar, kırışıklıklar derinleşir. Kemik yapıda da bozulmalar başlar.
Peki ne yapacağız ? Elimizde yaşlanmaya karşı ne gibi
silahlarlar var? Daha sonraki yazılarda bunları tek tek inceleyeceğiz. 30’lu yaşlara geldiğimizde çocukluk yıllarının geride kaldığını ilk yaşlanma izlerinin başladığını görürüz. Kaşlar biraz aşağı iner, göz altında şişlikler başlar. Alın, göz ve ağız çevresinde ifade çizgileri oluşur. Boyunda hafif yağ toplanması olabilir.
40’lı yaşlarda 30’lu yaşlardaki değişimlere ek olarak kollajen ve yağ doku kaybına bağlı yanakta çökmeler belirginleşir, elastikiyet azalır. Burun kenarlarında, göz çevresinde çizgiler oluşur. Ağız kenarları aşağı doğru sarkar. Ciltte lekeler, kılcal damar genişlemeleri ve kuruluk başlar. Gözenekler genişler.
50’li yaşlar ve sonrasına gelindiğinde tablo daha da şiddetlenir. Kollajen kaybına bağlı sarkmalar artar, kırışıklıklar derinleşir. Kemik yapıda da bozulmalar başlar.
Bir sonraki yazımsa CO2 Karbondioksit Lazer maceram üzerine olacak,
yarın 2. seansım sonrası, yani acılarım tazecikken kapsamlı bir şekilde
anlatacağım size. Beni izlemeye devam
ediniz.
Yaşlanmaktan korkmuyorum. Ölümden de öyle. Yaşlılığın bir çözümü yok inşanlar da tıpkı çiçekler bocekler gibi yaşayan canlı organizmalardır. Ve bir gün ölürler.
YanıtlaSilKeşke hepimiz sizin kadar cesur olabilsek... Çok derin bir konu bu bence. Yaşlanmak elbette kaçınılmaz ama beden ve ruhun uyumsuzluğu belki bizi rahatsız eden, belki de zamanın çok da istediğimiz gibi geçmemiş olması.Ölümse düşünmekten ve konuşmaktan hiç hoşlanmadığım bir gerçek yazık ki...
Sil