İki ay olmuş bloğa giremeyeli. Aslında hiçbir şey yapamayalı
o kadar oldu sanırım…
3 Temmuz’da belindeki kırık nedeniyle annemi hastaneye
yatırdık. Ameliyatla platin takılacak ve biz de en geç bir hafta içinde evimize
dönecektik. Ancak ameliyatta ikinci bir kırık ve kemiklerde lezyonların olduğu
görüldü. Biyopsi, sintigrafi, immünfiksasyon elektroforezi, kemik iliği
biyopsisi gibi yaklaşık 10-15 gün kadar süren bir dizi test sonucunda Multiple
Myeloma (MM) denen, daha önce adını bile duymadığım hastalıkla tanıştık. Bu
arada ameliyat sonrası böbrek yetmezliği geliştiğinden hastaneden çıkmamız
mümkün olamadı.
Tek çaremizin hemen kemoterapiye başlamak olduğu söylendi.
Ailece yaşadığımız şoku anlatmam mümkün değil sanırım.
Günlerce bunun kötü bir kabus olduğunu ve uyanacağımı, eski hayatımıza devam
edeceğimizi düşündüm. Herkes, hatta ben kanser olabilirdim de annem olamazdı!
Bir defa ailemizde hiçbir kanser hikayesi yoktu ki…
Elbette hemen “Dr. Google”a sarılıp miyelomla ilgili ne
varsa okumaya başladım. Hastalığın 100 binde 3-4 görülen bir çeşit kemik iliği
kanseri olduğu söyleniyordu. Bu istatistik muhtemelen bir tarihte Amerika’da
yapılmış olup pek de geçerli değildi artık. Hele ki ölüm nedenlerinin sağlıklı
bir şekilde 2013 yılında rapor edilmeye başlandığı ülkemizdeki durum nedir hiç
bilmiyoruz. Eski kaynaklar miyelomun 65 yaşın üzerinde görüldüğünü söylerken
günümüzde giderek yaygınlaşmaya başlayan hastalık, 40’lı yaşların altında bile görülebiliyor ki bu da hastalığın çevresel etkenlerle
ilişkili olduğunu düşündürüyor.
Kürü olmadığı söylenen hastalık ancak tedavilerle baskılanabiliyor
(remisyon). Tedavi yöntemi ise kemoterapi. Bu şekilde kemik iliğindeki kanserli
hücre oranını azaltıp, sağlık durumu genel olarak uygun olan hastalara kök
hücre nakli yapılarak remisyon süresi uzatılabiliyor. Böylelikle hastalığın nüksünün
önüne geçilerek hastanın daha kaliteli ve uzun bir yaşam sürmesi mümkün
olabiliyor. Hastalığın nüksü ilk ortaya çıktığı zamandan çok daha ağır
seyredebiliyor ve tedavinin % 50’sini oluşturuyor. Özet olarak, tedavi oldum
bitti diye bir durum söz konusu olamıyor pek, canavar her an geri dönebilir.
Bugün tüm bunları soğukkanlı bir şekilde yazabiliyor olmam
sanırım aldığım antidepresan sayesindedir. Güçlü olmak, sakin olmak, sabırlı ve
mantıklı olmak böyle bir durum karşısında başka türlü mümkün değil. Tüm hasta
ve yakınlarına psikolojik destek almalarını öneririm.
Güçlü olmak zorundasınız; çünkü hastanız güçsüz ya da
güçsüzleşecek. Size kemoterapi ajanlarıyla ya da kemoterapi alan hastanın idrarı,
gaitası, vücut salgılarıyla bile temastan kaçınmanız gerektiği söylenirken (ya
da söylenmezken !) onun damarlarından geçiyor bu ilaçlar! Ölümcül yan etkileri
olan, vücudunun (kalan) tüm dengesini alt üst eden, bağışıklık sistemini
çökerten ilaçlar…
Sakin olmak zorundasınız; çünkü diğer insanların
hayatlarının devam ettiğini görmek bile sizi çileden çıkarabilir. Saçma sapan
şeyleri dert ettiklerini görmek de öyle… Verdikleri akıllar, ahkam kesmeleri
hatta kendinize iyi bakmanızı söylemeleri bile…
Sabırlı olmak zorundasınız; çünkü yolunuz uzun. Üç günde, üç
haftada geçecek bir hastalık değil bu. Hayatınız artık eskisi gibi olmayacak. Sinirinizi
bozan, cahil, duyarsız bulduğunuz bir doktoru ya da hemşireyi dövemeye filan
kalkmayın. Hastanız yaşadığı sürece onlarla yeniden karşılaşma ihtimaliniz
yüksek.
Hele hele hastanıza “of” bile demeyin. En azından bir gün
bundan çok pişman olabileceğinizi düşünerek… Siz ne kadar üzülürseniz üzülün en
büyük acıyı çeken o. Verilen ilaçların da onda asabiyet, karakter değişikliği,
depresyon vb yarattığını unutmayın. En güzeli onun artık bir bebek olduğunu
düşünmek. Yemek yemiyor, durup dururken ağlıyor, uyumuyor, saçınızı çekiyor, kaka
yapıyor, kusuyor vs diye bir bebeğe kızılır mı? :)
Mantıklı olmak zorundasınız; çünkü bu iş ciddi, saçmalamaya
gelmez. Attığınız her adım önemli. Bu noktada hastalık ve tedavisi hakkında
bilgi sahibi olmalısınız. Öncelikle kanserden korunmak için yapılacaklar,
kemoterapi alırken yapılacaklar ve kemoterapi sonrası, hastalığın aktif
olmadığı remisyon döneminde yapılacaklar farklı şeylerdir unutmayın. Örneğin kansere
yakalanmamak için organik süt içmeyi tercih edebilirsiniz ama kemoterapi alan
hastanıza pastörize olmayan süt içirmemeniz gerektiğinden organik süt vermeniz
doğru olmaz.
Doktorlarınıza güvenin, güvenmediğiniz doktorlarla yola
çıkmayın ama attıkları her adımı da kontrol edin, sorgulayın, anlamaya çalışın,
anlatmalarını isteyin. Araştırın, öğrenin. Seçeneklerinizi bilin. Kısacası
kaderinizi kimsenin ellerine teslim etmeyin. IMF (International Myeloma
Foundation/ Uluslararası Miyeloma Vakfı) ‘in çok güzel bir sloganı var : “Bilgi
güçtür! (Knowledge is power!)”
Yaşadığım son bir buçuk ay bana çok şey öğretti. Öğrendiklerimi, hastalığımızın aşamalarını,
gelişmeleri vakit buldukça sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Son olarak naçizane tavsiyem;
Hangi aşamada olursanız olun umudunuzu yitirmeyin. Bugün
doktorlar çok kötü ve ümitsiz bir durumda olduğunuzu, geç kaldığınızı
söyleyebilirler. Unutmayın ki dün de hastalığınızın ne olduğunu bir türlü anlayamayan, teşhis
koyamayan, hatta turp gibi olduğunuzu söyleyenler de onlardı !
Multiple Myelom nedir ?
Türk Hematoloji Derneği’nin sitesinde şöyle anlatıyor:
Miyelom, bir çeşit beyaz kan hücresi olan plazma
hücrelerinde başlayan bir kanserdir. Plazma hücreli kanserlerin en sık görülen
çeşididir.
Multipl miyelom olarak da adlandırılan miyelom hastalığı, normalde kemik iliğinde bulunan hücreler olan plazma hücrelerinden kaynaklanan bir kemik iliği kanseri tipidir. Plazma hücreleri bağışıklık sisteminizin bir parçasıdır. Normal plazma hücreleri enfeksiyonla savaşmak için antikorlar üretirler (bunlara immunglobulinler de denir). Miyelomda anormal plazma hücreleri “paraprotein” olarak bilinen ve faydalı bir işlevi olmayan tek bir antikor tipi üretir. Kemik iliği plazma hücrelerini barındırmanın yanı sıra kan hücrelerinin (alyuvarlar, akyuvarlar ve trombositler) de üretildiği merkezdir. Miyelom’da plazma hücrelerinin DNA’sı hasarlanarak malign veya kanserli hale gelmelerine yol acar. Bu anormal plazma hücreleri miyelom hucreleri olarak bilinir. Bircok kanserin aksine, miyelom bir kitle veya tumor halinde bulunmaz. Bunun yerine, miyelom hücreleri kemik iliği içinde normal olarak bölünmeye ve çoğalmaya devam ederler. Miyelom ile ilgili tıbbi sorunların çoğu kemik iliğinde biriken miyelom hücreleri ve kan veya idrarda mevcut olan paraprotein yüzünden ortaya çıkar.
Multipl miyelom olarak da adlandırılan miyelom hastalığı, normalde kemik iliğinde bulunan hücreler olan plazma hücrelerinden kaynaklanan bir kemik iliği kanseri tipidir. Plazma hücreleri bağışıklık sisteminizin bir parçasıdır. Normal plazma hücreleri enfeksiyonla savaşmak için antikorlar üretirler (bunlara immunglobulinler de denir). Miyelomda anormal plazma hücreleri “paraprotein” olarak bilinen ve faydalı bir işlevi olmayan tek bir antikor tipi üretir. Kemik iliği plazma hücrelerini barındırmanın yanı sıra kan hücrelerinin (alyuvarlar, akyuvarlar ve trombositler) de üretildiği merkezdir. Miyelom’da plazma hücrelerinin DNA’sı hasarlanarak malign veya kanserli hale gelmelerine yol acar. Bu anormal plazma hücreleri miyelom hucreleri olarak bilinir. Bircok kanserin aksine, miyelom bir kitle veya tumor halinde bulunmaz. Bunun yerine, miyelom hücreleri kemik iliği içinde normal olarak bölünmeye ve çoğalmaya devam ederler. Miyelom ile ilgili tıbbi sorunların çoğu kemik iliğinde biriken miyelom hücreleri ve kan veya idrarda mevcut olan paraprotein yüzünden ortaya çıkar.
Multiple Myelom vücudu nasıl etkiler?
Uluslar arası Miyelom Vakfı’nın internet sitesinde
miyelomanın vücudu nasıl etkilediği şöyle anlatılmış:
Kan ve lenf hücreleri (plazma hücreleri) vücut bagisiklik
sisteminin kritik bir parçasidir. Bunlar kemik iliginde üretilir ve buradan kan
dolasimima karisir. Kemik iliği, vücudun plazma ve diğer kan hücrelerini üreten
fabrikadir.
Normal olarak, plazma hücreleri kemik iligindeki hücrelerin
çok küçük parçasini yapar.(%5
den azi) miyelomli bir kiside, plazma hücreleri kontrolsüz
bir çogalma gösterirler. Böylece, kemik iliginde artan plazma hücresine (%10
dan fazla, bazen %90’dan fazla) ulasilir. Çok fazla sayida olduklarinda kemik iligi
biyopsisinin mikroskobik incelemesinde büyük topluluklar (kümeler) ve yapraklar
halinde görülebilirler.
Plazma hücreleri,
osteoklast aktive eden faktörler seklinde adlandirilan (OSTEOCLAST ACTIVATING
FACTORS) (OAF’lar) sitokinler (özel bir tip hücrenin büyümesi/faaliyetini
uyaran maddeler) üretir. OAF’lar yeterli miktarlara ulasinca kemigi eritecek
olan osteoklastlarin büyüme faaliyetini uyarir. Kemigin %30 dan fazlasi
eridikten sonra, hasar röntgen isininda ya çok yogun osteoporoz ya da bir litik
lezyon (karanlik nokta)olarak görünür ve kemikte delik görüntüsü ortaya
çikar.Bu delikler kemigi zayiflatabilir ve patolojik (hastalikla ilgili )
kirilmalara neden olabilir. Sonuç olarak kemik agrisi ve/veya kirilmalar
miyelomanin ilk belirtileri olabilir.
Plazma hücreleri bu sekilde kemik iligine nüfuz eder ve
kemik hasar görürken, vücudun kimyasal dengesini bozabilir:
· Plazma hücreleri
antikorlar olarak adlandirilan proteinleri salgilar ki bunlar bagisiklik
sisteminin en
önemli kismidir.Habis plazma hücreleri tarafindan salgilanan
proteinlerin çok fazlalasmasi sonucunda
kan yogunlasmasina bagli olarak kriz veya böbrek yetmezligi
potansiyel tehlikesi olusabilir. Hafif zincir
veya Bence-Jones olarak adlandirilan bir antikor proteinler
idrarda da görülebilir. Bu nedenle, çok
hasta, rutin kan/idrar testlerinde yüksek protein seviyeleri
görülmesi sonucunda miyelom ile teshis
edilir.
· Kemik eridikten
sonra, kalsiyum açiga çikar ve çogu kez kanda yüksek kalsiyum düzeylerine yol
açar.Bu durum hiperkalsemi olarak adlandirilir.Kontrol
edilemeyen hiperkalsemi, tehlikeli yan etkilere
neden olur ki bunlarin arasinda böbregin hasar görmesi ve
hatta böbrek yetmezligi de vardir.
· Plazma
hücrelerinin, kalsiyumun ve fazla proteinin kanda yükselmesi, çogu kez
kansizlik (anemi) ve
halsizlige yol açar. Ayrica kirmizi ve beyaz kan hücreleri
hasar görebilir.Bagisiklik sistemini de
zayiflatarak hastayi enfeksiyonlara duyarli halde getirir.
Yine çokca görülen bir durum, kanamaya
neden olan trombositopenidir (kan dolasimindaki pihtilasma
kapasitesinin azligi) .
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder