Canım memleketimde hastane ziyareti çok önemlidir! Kapı komşunuz ameliyat oldu, 3 gün hastanede
kaldı da gitmediniz mi ! Eyvah eyvah! Hastane 30 km, evi 3 adımdır oysa size. 3
gün bekleyip evinde ziyaret etseniz? Olmaz!
Ameliyat sabahsa (doğum gününü ilk kutlayan kişi olma telaşı gibi
bir şey galiba!) öğleden sonra, hasta henüz narkozun etkisinden bile çıkmamış,
perperişan, yarı baygın, yarı inleyip yarı deli saçması laflar ederken koşturup
gidilir hastaneye. Ameliyattan değil de nedense kıtlıktan çıktığı düşünülülerek
muz (!???), üzüm, dolma, börek, meyve suyu (hatta şişe suyu??! ), gazlı içecekler filan
götürülerek şok tedavisiyle hemen eski hayatına dönmesi sağlanır! Hastasıyla mı
ziyaretçiyle mi uğraşacağını bilemeyen zavallı hasta yakını her gelene hastalık
süreci ve ameliyatın başarısı ile ilgili bilgi vermekle, yerlere kadar eğilip
gelenlere minnettar olmakla da mükelleftir aynı zamanda! Aslında o, hastayla
değil ziyaretçilerle ilgilenmek için oradadır. “Yorgun, uyuyor” vs gibi
cümleler kurarak ziyaretçileri kapıdan çevirmesi zinhar büyük terbiyesizlik,
densizlik ve kendini bilmezlik olup zaten hastanın en kötü halini görmek için
işini gücünü bırakıp kilometreler tepmiş insancıklara sökmez! “Aaa şu yana bak
kuş uçuyor” filan diyerek dalıverirler odaya…
Yaşı benim gibi kemale erenler 20-25 yıl önceki, Levent Kırca’nın
hastane parodilerini anımsarlar. Bıraksanız olacaklar o parodilerden farklı
değildir. Az önce var mıdır diye baktım ve “hastane günlükleri” videolarını
seyrettim internette. Sanırım günlerdir ilk kez bu kadar güldüm. Bir milletin
profili 25 yılda bu kadar mı değişmez ya da az değişir? Part 2’deki hemşire ve
hastanede olanlara ne demeli? Yaşamamışsanız şayet abartılı olduğunu
düşünebilirsiniz ama 1,5 aydır hastaneyi ikamet tutmuş biri olarak hiç de abartılı olmadığını
söyleyebilirim…
Elbette suç Amerikan filmlerinde! Güleryüzlü, melek
hemşireler falan… Heyhat! Canım ülkemde o hemşirelerden dayak yemeden günü
akşam ettiysen ne mutlu! Profesör önünde eğilir, hemşire eğilmez! Dikkat edin
damar yolunuzu öyle bi yolar çıkarırlar ki trombositleriniz yetmezse kan
kaybından ölür gidersiniz mazallah! Profesör niye iyi davranıyor ya, böyle bi silahı yok çünkü!:)
Neyse hemşire düşmanlığını bırakıp tekrar dönelim yakınlarımıza...
Multiple myelom gibi bir hastalıkla savaşmaya başladığınızda
aslında çekirdek aileniz dışında hiç yakınınız olmadığını görüyorsunuz. Onlar,
bir işe yaramadığı gibi sadece sizi gereksizce meşgul eden insanlar topluluğu aslında!
Yemek yapıp getirenler var mesela. Hastamıza “sıfır” tuz veriyoruz demenize
rağmen, “azıcık tuz koydum, başka türlü de tadı olmaz ki…” diyenler…Cırtta pırtta telefonla arayıp açmadığınız zaman sitem edenler... Grip değil ki bu soruyorsun iki günde bir nasıl oldu diye! Nasıl olacak? Ne anlatayım istiyorsun? Tansiyonu 18, kabız oldu, bugün 900ml su içti, az önce ölçtüm 800ml çiş yaptı, yedi kez buhar verildi, 18 tane ilaç aldı, 2 şişe serum bağlandı, kan verildi, kan alındı, poposuna sürdüğümüz ilaç iyi geliyor galiba yatak yarasına, bugün sadece bir kez "beni eve götürün" diye ağladı, dün üç kez ağlamıştı, büyük gelişme var!
Babam emekli bir adamcağız ve ablamla ben işsiz insanlarken
bir şeye ihtiyacınız olursa mutlaka söyleyin diyen zengin akrabalar… Ki
bunlardan bir bölümü Ramazanda oruç tutmadığımız için adam başı 300’er lira
sadaka vermemiz gerektiğinden ve bu paraları
ihtiyaç sahiplerine ulaştırabilecekleri yardım sandıkları olduğundan, bu konuda
bize yardımcı olabileceklerinden filan bahsettiler J Gülsem mi ağlasam mı bilemedim.
Şuanda düşünebildiğim ihtiyaç sahibi tek insan benim diyemedim… Ne diyeyim,
yalan dünya!
Annem kemoterapi gördüğünden kimselerin yanına yaklaşmaması
gerekiyor. Kızanlar, küsenler… Durmadan telefonla, hastane kapısına gelerek
taciz edenler… İnsanların kanser değil, tedavi yüzünden, enfeksiyondan öldüğünü
anlayamayan, anlamak istemeyen cahil zihniyet…
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder