15 Aralık 2016 Perşembe

Mutlu Yıllar !


Yeni bir yıla girerken...
Düşüncelerimin mıknatıs gibi benzer olayları çektiğini ve hayatımın tüm gidişatına yön verdiğinin farkındayım.
Aynı kalsın, düzenim bozulmasın, ben katlanırım diyerek direndiğim her şeyin değişme vakti geldiğinin farkındayım.
Cesaretle eski dönemimi kapatarak değişime ve dolayısıyla yeni başlangıçlar yapmaya hazırım.
Olan her şeyin kendi seçimlerim, tekamül yolundaki öğrenme basamaklarım ve en yüksek hayrıma olduğunu biliyor,şükürle, sevgiyle kabul ederek kendimi akışa bırakıyorum..
Ve de öyle oldu çok şükür…

-Alıntıdır-

20 Ocak 2016 Çarşamba

Test: Sapyoseksüel misiniz yoksa !?

Sapyoseksüel, Latince akıl/zeka anlamına gelen “sapiens”den türetilmiş olup “zeka seven” anlamına geliyor diyebiliriz. Kim sevmez ki demeyin hemen, durum ciddi. Sapyoseksüel insancıkların birine gerçekten aşık olabilmeleri için karşı tarafın kesinlikle ama kesinlikle zeki ve esprili olması gerekiyor. Yani öyle “ay ne yakışıklı adam” diyerekten kaşına –gözüne, boyuna- posuna hayran olup tutulmaları gibi bir durum söz konusu değil. Buradan anlaşılacağı üzere, görsellikten fazlaca etkilenen, kadının güzelliğiyle kafayı bozmuş erkekler sapyoluk mertebesine erişemiyorlar pek :) O yüzden toplaşın bakalım hanımlar sapyo muyuz değil miyiz bir test edelim önce.

Aşağıdaki tanımlamalara size uygunluk derecesine göre 0-5 arası puan verin. Yani “hah işte bu ben!” diyorsanız 5, “yok artık daha neler!” için sıfır, “kem küm… belki… kısmen…” gibi yanıtlarınız için 1-2-3 neyse öyle bir puan vermeniz gerekiyor. Sonra da bu puanları topluyorsunuz bir zahmet.

1. Etkili konuşma yeteneğini fit bir vücuttan daha çekici bulurum.
2. Dış görünüşüyle beni etkileyen birinin aptalca konuşması ondan tamamen soğumama yol açar.
3. Zekasıyla beni etkileyen birinin fiziksel özellikleri ondan tahrik olmamı nadiren engeller.
4. Ne kadar güzel ya da yakışıklı olsalar da, zekasıyla ön plana çıkmayan ünlülere hiçbir özel ilgi duymadım.
5. Şehvetli bir tartışmayı yumuşak bir masaja tercih ederim.
6. Birini öpmek istememi sağlayan dolgun dudaklar değil, o dudaklardan çıkan kelimelerdir.
7. Felsefi bir tartışma benim için ön sevişme yerine geçebilir.
8. Bir profesörle ya da biliminsanıyla birlikte olmayı, bir modelle birlikte olmaya tercih ederim.
9. Benim için karşımdakinin çekicilik seviyesini keskin zekası, hazırcevap olması ve espri yeteneği belirler.
10. Zekasına saygı duyacağım biriyle ilişki yaşayamayacaksam yalnız kalmayı yeğlerim.
Eveeet… Testi 40 puan ve üzerinde tamamlayan arkadaşlar Sapyoseksüel seçildiler, tebrikler, bırakalım önce biraz havalara girsinler :) Diğerleri de üzülmesinler, dağılmasınlar ve okumaya devam etsinler. Sonunda onlar sevinecekler ;)

Sevgili sapyocuklar, öncelikle beni yalnız bırakmadığınız için size teşekkür ederim :) Testi çalakalem ilk yaptığımda 40, daha objektif ve sakin bir kafayla değerlendirdiğimdeyse 47 puanla sapyo olduğumu öğrendim. Önce pek bir sevindim, bazı şeyler şimdi anlam kazandı filan diye… 

Örneğin yaş konusundaki takıntım. Kendi yaşıtlarımdan çok, 8-10 yaş (genç yaşlarda 16 yaşa kadar çıkmıştım) büyük erkeklere ilgi duyuyor oluşum… Dünya iyisi, yakışıklı, ciddi adamların ilgisine genelde  “ben seni arkadaş olarak görüyorum (Türkçe meali : çok sıkıcısın, esprisiz, dümdüz ama özünde çok iyi bi adamsın)” şeklinde yanıt veriyor olmam… Hep bu sapyoluğum yüzündenmiş meğer.

Peki zeki ve esprili arkadaşlarla durum ne oldu? Öncelikle tek başına zeka bir anlam ifade etmiyormuş sapyolar için amman atlamayalım. Bu zekanın iyi yönde kullanılıp kişiye saygınlık, birikim, güç, kendi alanında başarı vs getirmiş olması gerekiyor ki “ahan da budur!” diyebilelim. Yani sonuç olarak aradığımız sadece IQ yüksekliği  ve bol kahkaha değil. Hal böyle olunca da çoğu zaman Abdurrahman Çelebi dediğimiz keçilerle bir yere varamamamız da normal görünüyor :)

Hatta bana göre sapyo bir kadını ancak yine sapyo bir erkek mutlu edebilir… Bu da mevcut olmayan bir yaratık (uzaylı diyorum ben buna) arıyoruz, bekliyoruz demektir. Vahim bir durum değil mi?(şimdi girdiğimiz havadan çıktık mı? çıktık!:)) Ne diyim, geçmişler olsun! :) Yalnız unutmayın ki bu benim tezim. Belki siz zeki, esprili, başarılı vs bir sevgili bulur ve bununla yetinebilirsiniz. İşiniz yine de zor ama…

Testte sapyo çıkmayan kadınlara gelinceee… Umarım yazıyı çoktan terk edip gitmemişlerdir. Aşk hayatlarında mutlu olma ihtimalleri bence sapyolara göre daha yüksek. Az biraz IQ da ekleyip adeleye, kaşa-göze, belki cebe ;)mevcutlar arasından birini seçiversinler. IQ eklemeyeceklerse de lütfen üremesinler ya da  az üresinler :) Zeka katılsal olduğu için babadan da geçebilir çocuğa aman ha!:)  Ameliyatı filan da yok bu işin sonra…

19 Ocak 2016 Salı

Eyyy Merkür!

Yeni yıla Merkür retrosuyla başladık hayırlısı… 5-25 Ocak tarihlerinde etkisini göreceğimiz bu geri gidiş, sosyal medyada da gözlemlediğim kadarıyla birçoğumuzun canına okumuş durumda. Herkes her şeyin ters gittiğinden şikayetçi.Oysa sadece iletişimle ilgili sorunlar yaratabileceği söyleniyordu bu Merkür seyrinin. 

Herşeyi Merkür retrosuna bağlamak biraz saflık olur tabii. Böyle bir ortamda mutluluktan bahsetmek bile ayıp gibi gelmeye başladı artık. İtiraf edelim, nerdeyse paranoyaklaşıp birşeylerin ters gitmemesi durumunda bir terslik olduğunu düşünmeye başlayalı uzun zaman olmadı mı? Adele, çalıntı (öyleyse de iyi ki çalmışlar muhteşem olmuş!) olduğu iddia edilen şarkısında ne diyor “hayatın bir parti olduğu zamanları özledim ama bu bir milyon yıl önceydi…”

Madem mutluluklar bir milyon yıl öncesinde kaldı daha az acı çekmek için bir yol bulmalı diye düşündüm ben de… Her Türk insanının yapması gereken şeyi yaptım. Kalkıp psikiyatrıma gittim. 8 yıldır ara ara ziyaret ederim kendisini. Zaman zaman biraz didişsek de zekasına güvendiğim az sayıdaki insanlardan biridir. Her sorunu çözecek bir iksiri bulunur. Yeter ki derdinizi iyi anlatın, ne istediğinizi açıkça ortaya koyun.

Örneğin, aşk acısı mı çekiyorsunuz? Elbette ilaçlar terk eden sevgilinizi geri getirmeyecektir ama terk ettiğine göre bir şekilde onu aklınızdan çıkarmanız, hayatınıza devam etmeniz gerekiyor.  Bazı ilişkilerden kurtulmak daha acılı bir süreçtir. Siz çok aşıksınızdır da o size yeterince değer vermiyordur ya da aldatılmış olabilirsiniz. Ya da ne bileyim, ayrılma sebebiniz ne olursa olsun, alışkanlık vardır, yokluğuna dayanmak çok zordur, ciddi acı çekersiniz. Takıntılı bir şekilde onu düşünürsünüz, eskiden zevk aldığınız hiçbir şey tat vermez olur filan. Genelde bu gibi durumlarda “çivi çiviyi söker” kuralı işlemez, hatta ters tepebilir. Tecrübeyle sabitse denenmez bile. İşte bu durumda doktorunuzun kapısını çalar ve “unutmak istiyorum” dersiniz. İlaçların gücü korkutur insanı. İsteseniz, konsantre olsanız bile onu düşünmeye, hop bir bakarsınız aklınız başka yerlerde. Böyle böyle alışır insan, beyin vazgeçer sonunda takıntısından. Öyle üç günde olmaz tabii bu ama yanan yerinize tuz değil buz basmış olursunuz en azından ;)

Mesela, öğrencilik biteli çok olmuş ama mesleki bir sınav var geçmeniz gereken. Bir türlü konsantre olup oturup çalışamıyorsunuz. İlacı var efendim üzülmeyiniz. 5-6 saat aralıksız çalışmanız mümkün. Gerçekten de ara vermek ister ve bir de bakarsınız ki fark etmeden yine çalışmaya başlamışsınız! Sınav başarıyla geçilir, koşup öpmek istersiniz doktorunuzu ama ikinizde soğuk ve mesafeli yaratıklar olduğunuzdan böyle bir şey yapmazsınız tabii :)

Başınıza bir felaket gelir. Yakınınız, canınız ölümcül bir hastalığa yakalanır. Oturup ağlayarak ona yardım edemezsiniz. Çökkün bir ruh haliyle dolaşmanızın ona hiçbir faydası olmayacağı gibi aksine zararı olur. Siz güçlü olup ona moral vermek, yanında olmak, fiziken daha aktif olup ihtiyaçlarına yetişmek zorundasınızdır. Sanırım acıların en büyüğü de budur. Yaşamayana hikaye gibi gelir. O yüzden kimselerden anlayış beklemeyin. Amerika ve Avrupa’da bu gibi hasta ve hasta yakınlarını bir araya getiren terapi grupları çok yaygın. Bizde de var ama daha çok İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde. Psikolojik destek almak çok önemli.  Antidepresan kullanmanın ciddi faydalarını görürsünüz. Gerçekleri hiçbir ilaç değiştiremez ama aniden geliveren bir hıçkırığı, sabahları gözünüzü açar açmaz boşalan yaşları, tahammülsüz, alıngan, geçimsiz, sinirli bir insana dönüşmenizi bir ölçüde kontrol altına alabilirsiniz sanıyorum ve umuyorum :)

Verilebilecek daha yüzlerce örnek var. Hem de hayati şeyler. Her yıl yüzlerce kadınımızın eşleri, sevgilileri, babaları, kardeşleri tarafından öldürülmesi gibi. Keşke birileri de çıkıp “bu adamlar hasta, tedavi görmeli” deseydi. Kadınlarımız polise sığınmadan çok önce bir psikiyatra gidip danışsalardı eşleriyle yaşadıkları sorunları. Hatta askerlik gibi zorunlu bir psikolojik tedavi sürecinden geçirilseydi tüm erkekler! Yazık ki bizde tam tersi olur, öldürülmediyse şayet ilişkilerden yaralanan kadınlar tedavi görürler genelde, asıl hasta olan adamlar yerine.

Neyse işte... Sözüm acı çekmekten zevk almayan insanlaradır. Bir çaresi bulunur yani. A siz anestezisiz bir ameliyat istiyorum diyorsanız ille de, buyrun alın, bol şans :)