Yönetici olmak iyidir, hoştur. Hele hele tepeden inme değil
de dişinizi tırnağınıza takarak bu ünvanı aldıysanız hem başarılı olmanın (ya
da öyle görülmenin demeliyim çünkü “başarı” bence göreceli bir kavramdır) haklı
gururunu, hem de bir sürü angarya işten kurtulmanın sevincini yaşarsınız. Gelirinizin
bir kaç tık artması da mutluluk vericidir.
Siz böylesine bir zafer sarhoşluğu içindeyken, size bağlı
çalışacak bir takım zavallılar içinse kabus başlamak üzeredir! Zavallılar diyorum çünkü bir çalışanın başına
gelebilecek en korkunç şey tecrübesiz bir yöneticidir!29 Ocak 2014 Çarşamba
26 Ocak 2014 Pazar
İstifa ettikten sonra değişime direnen ruh halleri...
Bugün işten ayrılışımın onuncu gününü kutluyorum J Hala alışabilmiş
değilim. Bazen sabah, panik içinde uyanıp saate bakıyorum, hafta içi mi hafta sonu
mu anlamaya çalışıyorum. Sonra, artık bunun benim için bir önemi olmadığını
hatırlayıp, huzur içinde uyumaya devam ediyorum.
Dün, işe giderken ne
giyeceğimi düşünürken yakaladım kendimi! Yıllık izindeymişim gibi, her gün akşam saatlerinde, bugün de bitti, diye bir huzursuzluk kaplıyor içimi. Pazarları rahat değilim hala, ertesi gün iş olmadığına kendimi inandırmakta güçlük çekiyorum.
Etiketler:
çağdaş köle
,
istifa ettikten sonra
,
İş Hayatı
22 Ocak 2014 Çarşamba
Merhaba Ben Kapitalizm! - Alıntıdır
Küçük kızlarınızı Barbie Bebeklerle büyüttüm, bugün sizden estetik operasyon için para istiyorlar diye neden şaşırıyorsunuz!
Çıkarlarım uğruna kocaman bir moda endüstrisi yarattım!
İstediğimi de elde ettim, 17 yaşındaki kızların çoğu dış görünüşlerinden rahatsız.
Ben Kapitalizmim! Bir kadının bir moda dergisini 15 dakika karıştırması kendi vücudunu beğenmemesine yetiyor!
19 Ocak 2014 Pazar
Canın mı sıkılıyor? Erken öleceksin o zaman, kusura bakma!
Mutlaka, hepinizin canı sıkılıp duran arkadaşları
vardır. Bunlar genelde derdi, tasası
olmayan “dayaklık” tiplerdir bence J
Çünkü, her şeyden önce, bu canı sıkılan
arkadaşlar canlarının sıkılabileceği kadar boş zamana sahiptirler ! ki bu
bizlerin sahip olmadığı bir zaman dilimine denk gelir ve de kendilerine gıcık
olmak için yeterli sebeptir !
Bu arkadaşlarımızın işlerini onlar adına yapan hizmetkarları
vardır genelde; şöförleri, eşleri, temizlikçileri, ütücüleri vb… Her işlerini
başkalarına hallettirdiklerinden “sıkılmak” lüksüne sahip bu vatandaşlar, onca
işiniz olduğunu bir türlü anlayamaz ve durmadan sizi taciz ederler ! Yapmakla yükümlü
olduğunuz her şey onlar için ancak bir bahaneden ibarettir.Benim bu tiplere karşı aldığım önlem ; telefonlarını açmamak, açmış bulunduysam ne kadar yoğun olduğumdan, psikplojimin bu aralar kimseyi görebilecek kadar iyi olmadığından bahsetmek vb. şeklindedir. Elbette bunların hepsini görüşmemek için bir bahane sayan bu insancıklar sonunda size küserler! Hemen sevinmeyin çünkü bu tiplerin küskünlüğü canlarının sıkılmasına çabucak yenik düşer ve tabii tacizler yine başlar… Veee şimdi güzel habere gelelim J Bu şahsiyetler uzun yaşamayacaklarmış efendim! Ne kadar teselli eder sizi bilemem ama buyrun:
“Yapılan araştırmalar çok fazla sıkılanların ömürlerinin daha kısa olduğunu ortaya koydu. Araştırmacılar sıkıntıdan şikayet eden kişilerin daha erken yaşta öldüğünü belirttiler...
Bu kişilerin
kalp hastalıklarına yakalanma riski de diğerlerine göre iki kat daha fazla. 25
yıl boyunca 7 bin kişi üzerinde yapılan inceleme sonucunda canlarının
sıkıldığını söyleyen kişilerin diğerlerine oranla yüzde 40 daha büyük tehlikede
olduğu ortaya çıktı.
Londra’daki Epidemiology and Public Health Üniversitesi’ndeki araştırmacılar yaşları 35-55 arasında değişen 7,524 kişiyi inceledi ve sonuç bu hafta International Journal of Epidemiology’de yayınlandı."
Siz siz olun
sıkılmayın ! Kırın bacağınızı oturun ! İki film seyredin, bir kitap okuyun, kendi
ütünüzü yapın, çamaşır yıkayın, bi şeyler yapın işte ya ! Aaaaaaaaa !Londra’daki Epidemiology and Public Health Üniversitesi’ndeki araştırmacılar yaşları 35-55 arasında değişen 7,524 kişiyi inceledi ve sonuç bu hafta International Journal of Epidemiology’de yayınlandı."
Evi terkeden yastıklar !
Bugün, uzun “hafta sonu tatil”imin ikinci günü.
Hemen bir blok açıp yazmaya, ardından yeni kategoriler eklemeye başlamam bu tatilin öyle arzuladığım (ya da arzuladığımı sandığım) gibi uzuuun olamayacağını gösteriyor sanırım.
Bünye alışmış bir kere bir şeyler yapmaya, durmuyor, durmakla huzur bulmuyor J Ama yaptıklarımızdan keyif aldığımız sürece en doğrusu da bu değil mi zaten?
Keyif, deyince sizin aklınıza ne gelir bilmem ama benim
aklıma “ev” gelir. Ev, deyince sizin aklınıza ne gelir bilmem ama benim aklıma “dekorasyon”
gelir J
Bu işe gönül vermiş, yıllarını ve hatırı sayılır parasını
harcamış bir insan olarak bir-iki kelam etmeye hakkım vardır herhalde diye
düşünüyorum. Yanlış anlaşılmasın, öyle mimarlarla ev döşemişliğim, özel tasarım
mobilyalar almışlığım filan yok. Dekorasyon konusunda yanlışlar yapmanın
maliyetinden bahsediyorum sadece!
Siz de aynı dertten muzdaripseniz doğru yerdesiniz J
Bugün, büyük heveslerle aldığım beyaz koltuklarım eve ilk
geldiğinde yaşadığım hayal kırıklığından bahsetmek istiyorum. Gerçekten, özenle
seçilmiş ve yapılmış olmasına rağmen bu haliyle şu kanepe sıkıcı görünmüyor mu size de?Bana da öyle göründüğünden, hemen koşup birkaç yastık aldım tabii. Bir kanepeyi güzelleştirmek için başka ne yapabilirsiniz ki ?!
Oldu mu? Hiç olmadı. İlk aldığım bu kahve- bej ağırlıklı renklerdeki yastıkları, sonsuza dek tarihin ve dolabın karanlık bir köşesine kaldırdığımdan, fotoğraflarını size gösteremiyorum yazık ki.
Daha sonra, evimin beyaz-mavi/turkuaz renklerde olmasını istediğimi hatırladım birden ve tabii gelsin yeni yastıklar!
Evet, yeni yaslıklarım bir miktar renk katmayı başarmıştı belki ama yine de istediğim sıcaklığı bulamamıştım işte! Ayrıca, yastıkların üzerindeki taşlar, gelen misafirlerin kazaklarına takılıp onlarla birlikte evi terk etmeye çalışıyorlardı!J
Şimdi güldüğüme bakmayın, ağlayasım geliyordu o zamanlar.
Veeee imdadıma “asla evime sokmam !” dediğim bir renk
yetişti sonunda; KIRMIZI… Yoğun olarak değil ama ucundan azıcık kırmızı, pembe, (hatta
hiç hiiiiç sevmediğim)turuncu tonları
beyaz koltuklu evleri şenlendirmenin en güzel yoluymuş meğer! Haksız mıyım, ne
dersiniz? J12 Ocak 2014 Pazar
İstifa ederken işyerinde yapılacaklar ve yapılmayacaklar...
Siz siz olun istifa ediyorum diye yöneticilerinize küfür
etmeyin, yumruk filan atmayın ! Dünya küçük ne zaman, nerede, hangi şartlarda,
kiminle karşılaşacağımız belli olmaz... Ama surat asıp şakayla karışık
tersleyebilirsiniz azıcık J
Yoksa istifa etmenin ne tadı kalır, değil mi ama ? J
A lotodan büyük ikramiye filan kazandıysanız o başka tabi ! O zaman hafifçe
tartaklayabilir, aşağılayabilirsiniz belki J
Keza iş arkadaşlarınıza kötü davranıp, bağlarınızı
koparmayın. Ne de olsa artık işi-gücü, düzenli bir geliri olan (size
göre) zengin insanlar onlar J
Gerektiğinde size borç verebilecek, iş bulmanıza yardımcı olabilecek potansiyel
tanıdıklarınız yani J
Sizse işsiz-güçsüz pis bir fakirsiniz ! :)
Özgürlüğe bir hafta !
Nihayet 13 yıllık işimden istifa etmiş bulunuyorum. Son
haftam olmasına rağmen, bugün yine, Pazar sendromu (Pazartesi sendromunu Pazar’dan
yaşamaya başlayanlardanım) yaşıyor olmam ne kadar yorulduğumun, bıktığımın ve
sonuç olarak ne kadar isabetli bir karar vermiş olduğumun bir göstergesi
sanırım.
17 yıldır iş hayatı içinde olduğumu düşünürsek;17 yıl x 52 hafta x 2 gün = 1768 gün bu sevimsiz ruh halini yaşamışım demek ! Durun ben hesapladım, 4,8 yıl yapıyor ! Uykuda geçen süreyi, haftaiçi yaşadığım stresleri günleri filan da hesaba katarsak ben hiç yaşamamışım aslında!
Bu bloğu yazmaya başlamamın nedeni, hayatımdaki gelişmeleri merak eden arkadaşlarımla iletişim içinde olmak ve neredeyse plansız programsız bir istifa sonucunda yaşadığım deneyimleri sizlerle paylaşmak.
“Ne var bu kadar büyütecek, işinden istifa etmişsen, başka iş bulursun ...vb.” düşünenler için hemen belirteyim; vazgeçtiğim iş belki birçok insanın hayalini kurduğu, Türkiye şartlarında oldukça tatmin edici bir maaş sunan, 8.30-17.30, haftaiçi çalışılan, bir üst düzey yönetici pozisyonudur. Daha da önemlisi aslında, bir daha böyle bir iş istemiyor olmam ve hiçbir yere bağlı olarak çalışmayı düşünmüyor olmamdır.
Yani deneyimleyeceğim şey, nasıl kendi kendinin patronu
olunur, para kazanılır, iş kurulur...vb. Benim gibi işini sevmeyen, mutsuz, yerli
yersiz depresyona girenlere örnek olurum belki.
Tam tersi de mümkün tabii, belki de sevmediğiniz işlerinize
dört elle sarılırsınız :)
ki bu benim de sizin de mutsuz olacağınız anlamına gelir ! Kısacası
mutluluğunuzun anahtarı elimde, başarım için dua etseniz iyi olur :))Beni izlemeye devam edin... :)
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)